More Cool Stuff At POQbum.com


BURCU MANDIRACI  
 
  26 Nisan Ekonomi Haberleri 16.03.2025 20:01 (UTC)
   
 

Hileli enflasyon istifası

Arjantin’de hileli enflasyon ölçümüne karşı çıkan Ekonomi Bakanı Martin Lousteau, baskılar üzerine istifa etmek zorunda kaldı. Kabinenin en genç üyesi olan Lousteau (36), enflasyonu düşük gösteren yeni tüketici fiyatları endeksine karşı çıkıyordu.

BEŞ ay önce kurulan Arjantin Devlet Başkanı Christina Fernandez de Kirchner’in kabinesi ilk firesini verdi. Enflasyonu düşük gösteren yeni tüketici fiyatları endeksi yüzünden Ticaret Bakanı ile dalaşan kabinenin en genç üyesi Martin Lousteau (36), Ekonomi Bakanlığı’ndan istifa etti. Lousteau, devlet ile çiftçileri karşı karşıya getiren tarım ürünlerine yönelik ihracat vergisinin artırılmasının da mimarıydı.

2001-2002 yılında büyük bir ekonomik kriz yaşayan Arjantin, son 5 yıldır yılda yüzde 8’lik büyüme kaydederek toparlanma sürecine girmişti. Christina Fernandez kabinesinde, bir devlet bankasının başında bulunan Martin Lousteau’ya eknomi bakanlığını vermişti. Genç ekonomist, London School of Economics mezunuydu. Kocası Nestor Kirchner’den sonra başkan seçilen Cristina Fernandez, ağırlıklı olarak hükümetinde eski bakanlara yer vermişti. Bu nedenle eskiler, Lousteau’yu bir türlü benimseyemedi.

ENFLASYON SEPETİ TARTIŞMASI


Arjantin’de enflasyon resmi rakamlara göre yıllık yüzde 8.5, bağımsız rakamlara göre ise yüzde 20’yi buluyor. Hükümet ise borçlarını daha düşük bir faizle ödeyebilmek için enflasyonu düşük göstermeye çalışıyor. Nestor Kirchner döneminden itibaren INDEC ulusal istatistik bürosunda kadrolaşma başladı, nihayetinde kurumun başına da başkana yakın bir isim getirildi. Cristina Fernandez döneminde ise enflasyonla mücadelenin takibi kabinenin güçlü ismi İç Ticaret Bakanı Guillermo Moreno’ya verildi. Moreno, enflasyonu düşük gösteren yeni tüketici fiyatları endeksinin destekçisiydi. Lousteau ise endekste hile yapılmasına karşı çıkıyordu. Bakanlar arasındaki gerilimin ardından Ekonomi Bakanı’nın istifa edebileceği söylentisi çıktı.

ÇİFTÇİ KRİZİ

Ekonomi Bakanı Lousteau, zaten soya fasulyesine ihracat vergisini artırma hamlesi yüzünden ekonomiyi neredeyse durma noktasına gelmişti. Yılda tarım ürünü ihracatından 15 milyar Euro kazanan Arjantin’de soya üretimi önemli bir kalemi oluşturuyordu. Vergi artırımına karşı çıkan çiftçiler, üç hafta boyunca yolları ulaşıma kapadı. Gıda malzemesi taşıyan kamyonların girmesine izin verilmediği kentlerde yiyecek sıkıntısı başladı. Hükümet bir takım tavizlerle, çiftçileri bir ay boyunca eylemden vazgeçmeye ikna edebildi. Lousteau, 2 Mayıs’ta dolacak olan bir aylık süreyi beklemeden baskılar üzerine istifa etmeyi tercih etti. Yerine ise AFIP vergi dairesinin başında bulunan, Kirchner çiftine yakın bir isim olan Carlos Fernandez’in getirilmesi bekleniyor.

MHP, AKP'ye ekonomik krizle yüklendi

ANKA

MHP Genel Sekreter Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, AKP’nin güdümlü ekonomi politikasının iflas ettiğini savunurken, bu gerçeği saklamak için kapatma davasının arkasına gizlendiğini söyledi. Ayhan, AKP’nin ülke ekonomisini göz göre göre bir krizin eşiğine getirdiğini kaydetti.

MHP Genel Sekreter Yardımcısı Ayhan yaptığı yazılı açıklamada, AKP’nin ülke ekonomisini göz göre göre bir krizin eşiğine getireceğini daha önce defalarca vurguladıklarını söyleyerek, “Ancak, AKP hükümeti iç ve dış konjonktürdeki gelişmeleri değerlendirerek ekonomide gerekli tedbirleri alacağı yerde, uyguladığı politikalarla yakalayamadığı performansı hesap ve rakam oyunlarıyla gerçekleşmiş gibi gösterme gayreti bu yolla da hem kendini hem kamuoyunu avutma yolunu seçmiştir” dedi. Hükümetin bazı oyunlarla milli geliri bir gecede yüzde 30 artırdığına işaret eden Ayhan, AKP politikalarının uluslararası sermaye çevrelerinden kırık not aldığını belirten Ayhan, “2001 Nisan ayından bu yana ilk kez Türkiye'nin kredi notunu düşürmüş, Türkiye ekonomisinin benzer ekonomiler arasında en yüksek kırılganlık ve riske sahip olduğu teyit edilmiştir. Bugün itibariyle Türkiye ekonomisinin geldiği nokta maalesef bizleri haklı çıkartmaktadır. AKP’nin güdümlü ekonomi politikası iflas etmiştir. Hükümet bu gerçeği saklamak için ise kapatma davasının arkasına gizlenmektedir” diye konuştu.

“YAŞANAN KRİZİ KAPATMA DAVASINA BAĞLADILAR”

Ayhan, uygulanan yanlış politikalar neticesinde Türkiye ekonomisinin iç ve dış dengelerinin hızla bozulduğunu kaydederek, ekonomik büyümenin 2001 yılından bu yana en düşük seviyesine gerilediğine işaret etti. Ayhan, söz konusu olumsuzlukların zaman içerisinde büyüdüğünü belirterek, “Türk milletinin önüne ödenecek yeni bir bedel olarak çıkartılmıştır. Türkiye ekonomisinin makro ekonomik dengeleri bozulurken, AKP hükümeti bunun nedenini kapatma davasına bağlayarak, kendini ve kamuoyunu bir kez daha kandırmaktan çekinmemektedir. Oysa ki, yaşanan tüm bu olumsuzlukların Hükümetin güdümlü ve yanlış politikalarının bir neticesi olduğu ve hükümetin herhangi bir kriz halinde nasıl basiretsiz davranacağı ve ülkeyi kimlerin eline terk edeceği ve kimlerin tarafında yer alacağı son yaşanan gıda fiyatları krizinde bir kez daha ispatlamış bulunmaktadır” açıklamasında bulundu.

“YENİ BİR EKONOMİK PROGRAMA İHTİYAÇ VAR”


Enflasyonun artış seyri ve dış ticaret açığındaki büyümeye değinen Ayhan, işsizliğin de her geçen gün tırmandığına dikkat çekti. TÜİK rakamlarına göre işsizliğin yüzde 11,3’e yükseldiğini kaydeden Ayhan, ekonomik sorunların her geçen arttığına işaret etti. Ayhan, “Türkiye ekonomisini düzlüğe çıkarılması için, ülkeyi sıcak para, faiz ve borç batağından çıkartacak, ülkemizi ithalat cenneti olmaktan kurtaracak, üretim, istihdam ve ihracat odaklı, ülke menfaatlerini her şeyin üzerinde görecek yeni bir programa ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak AKP hükümetinde ne böyle bir programı hazırlayacak ne de uygulayabilecek güç ve kararlılık maalesef bulunmamakta, hükümet çözümü IMF ya da yabancı başkentlerde aramaktadır” dedi.


Erdoğan: Sınırdaki mayınlar temizlenecek

 

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ile Suriye arasındaki mayınlı arazileri temizleyerek tarıma açmak için gerekli çalışmaları yaptıklarını, kısa süre sonra mayınlı alanların temizlenmeye başlanacağını söyledi. İki ülke arsındaki ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için sınır kapılarının sayı ve kapasitelerinin artırılacağını belirtti.


Suriye'nin başkenti Şam'a gelen Başbakan Erdoğan, Four Seasons Oteli'nde düzenlenen Türkiye-Suriye Ekonomi Forumu Birinci Toplantısı'na katılarak konuşma yaptı. Suriye ile Türk halklarının et ve tırnak gibi birbirinden ayrı düşünülemeyecek iki kardeş olduğunu anlattı. Başbakan Erdoğan, “Geçmişte 2 ülke arasında anlaşmazlık yaşanmış olabilir, aramızda hoşlanmayacağımız sınırlar, mayınlı tarlalar olabilir. Bununla ilgili kanunu Meclis'e sevk ettik, kısa süre sonra da mayınlı tarlaları temizlemeye başlıyor. Oralar gerek Türkiye, gerekse Suriye tarafındaki kardeşlerimizin toprağın bereketinden istifade ettiği tarlalar haline döüşecek. Yapay anlaşmazlıkları artık geride bırakıyoruz” dedi.

İşbirliğinin geliştirilmesi konusunda iki ülkede de güçlü siyasi irade olduğunu belirten Erdoğan, “Bu görüş iki ülkenin ilgili tüm kurum ve kuruluşlarınca hergün daha da benimseniyor. Suriye ve bölgemizin kalkınmasına önem veriyoruz. Suriye ekonomisinin dışa açılma ve liberalleşme çabalarını yakından izliyor ve takdir ediyoruz. Türkiye olarak bu konuda gereken katkıları yapmaya hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum” diye konuştu.

Konuşmasında partisinin iktidarda olduğu son 5 yılda yaşanan ekonomik gelişmeler hakkında bilgi veren Erdoğan, Suriye'de de aynı gelişmelerin kaydedilmesi için kararlı ve inançlı çalışma yapılması gerektiğini bildirdi. Bürokrasi konusundaki sıkıntılara değinen Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Türk işadamlarının Suriye'deki yatırımları önemli meblağlara ulaşmaya başladı. Suriye'nin de aynı şekilde işadamlarımızı teşvik ettiğini ve yakınlık gösterdiğini biliyoruz. Yine de işadamlarımızın bazı sıkıntılarını çözmek zaman alıyor ve yatırımların önünün kesilmesine neden oluyor. Dünyanın her yerinde bürokrasi kabustur. Bürokratik oligarşi o ülkenin üzerine çöker ve bütün çalışmaları engeller. Biz yöneticiler bunun farkına bile varamayız. Maalesef bu var.”

Türkiye ile Suriye arasındaki ticaret hacminin 2007 yılında 1.2 milyar dolara yükseldiğini belirten Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bunun daha da artırılmasını arzuladıklarını söyledi. Erdoğan, “Başta enerji ve ulaştırma olmak üzere iki ülkenin birlikte yatırım yapabilecekleri önemli alanlar var. Biz liderler olarak temaslarımızı sürdürüyoruz, ama bu buluşmada da sektörel bazda işadamları temaslarını sürdürecekler ve hız kazanacağız. 2007’de yürürlüğe giren Türkiye- Suriye Serbest Ticaret Anlaşması'nın olumlu etkisini pekiştirmek için işadamları ve insanlarımız arasında daha yoğun ilişkiler geliştirmek lazım. Sınır kapıları sayısı ve mevcut kapıların kapasiteleri ile hava, deniz ve demiryolu bağlantılarımız da artırmaya çalışıyoruz. Türk ve Suriye işadamları bu imkanları en iyi şekilde değerlendirmeli” dedi.
Türkiye’'in ekonomik anlamda ulaştığı düzeye gelmesinde özel sektör yatırımlarının büyük rol oynadığını vurgulayan Erdoğan, “Biz sadece yolsuzluk hortumlarını büyük ölçüde kestik. Dolayısıyla birilerinin cebine gidenler devletin kasasına girdi. Bunu başarmak çok önemli. Devlet ticari hayattan çekildi, ülkenin vatandaşlarına girişimcilerine bıraktık” diye konuştu.

Türkiye- Suriye Ekonomi Forumu'nun bir sonraki toplantısının önümüzdeki yıl Türkiye’de yapılmasını istediklerini söyleyen Erdoğan, Başbakan Naci Otri ve Suriyeli işadamları ile diğer ilgili bakanları Türkiye'ye davet etti. Erdoğan, “Biz iki ülkenin yöneticileri olarak işadamlarının önünü açmak için gereken gayreti göstermeye devam edeceğiz. İki ülkenin işadamlarının görevi de iş ilişkilerini geliştirmek ve iki ülkeye de kazandırmak” dedi.

IMF gitti, işsizin parası harcanmaya başlandı

Erdal SAĞLAM

IMF işçi düşmanı diye bilinir ama, işçinin işsiz kalacağı zamanlar için garanti olarak kurulan İşsizlik Sigorta Fonu (İSF), IMF’yle ilişkiler kesilince, başka yerlere harcanmaya başladı.

Peki, bu hareket hükümetin aslında IMF’yle ihtiyati stand-by anlaşması yapmaya niyeti olmadığını mı gösteriyor? Sadece buradan yola çıkarak, tam olarak bunu söyleyemeyiz. Biz hálá; hükümetin niyeti olmasa da, önümüzdeki aylarda sıkışınca ihtiyati stand-by’a mecbur kalacağını düşünüyoruz. Ancak fon harcarsa, kimsenin şüphesi olmasın ki, IMF başka kısıntı isteyecektir.

Çünkü İSF’den harcanan para aynen bütçe harcaması gibi etki yapar. Yani İSF’den harcama yapmak, bütçenin arkasından dolanmaktır, bütçede gözükmeyen harcamaları artırmaktır. Ekonomiye olumsuz etkisi ne olur derseniz, hesapsız harcama etkisi ne olursa burada da o olur.

Yani her şeyden önce harcamaları artacağı için enflasyona olumsuz etkisi olacaktır.

Ayrıca İSF’nin tüm kaynaklarının Hazine kağıtlarında değerlendirildiğini göz önüne alırsanız, Hazine bu fona satamadığı kağıdı yani borçlanma ihtiyacını dönüp, bankalardan daha fazla borçlanarak kapatacaktır. Yani faizlerin artmasına da neden olacaktır.

Aslında bu para kamunun parası da değildir. Şimdi "kamunun ödediği payın neması kullanılıyor" filan denilerek, bahane yaratılıyor ama İSF kendi başına bir şahsiyettir ve işçi ile, kamu da olsa özel de olsa, işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen bir fondur. Yani aslında kamu malı değildir.

Daha önce IMF’yle yapılan müzakerelerde zorla, IMF’ye bunun faiz dışı fazla (FDF) ve kamu dengesi içinde sayılması kabul ettirilmişti. Oradaki amaç da FDF hedefinin gerçekleştirilmesi için ekonomi yönetimine kolaylık sağlanmasıydı.

IMF’yle anlaşmanın temel unsurlarından biri FDF hedefiydi. Bu nedenle AKP Hükümeti daha önce de bu fonu harcamak istediğinde IMF her seferinde karşı çıkmış ve "Madem FDF içine aldırdınız, harcayamazsınız" diyerek bu kullanımını engellemişti.

Şimdi 10 Mayıs’ta IMF’yle stand-by anlaşması sona eriyor ve daha anlaşma bitmeden, daha gözden geçirmeler bile tamamlanmadan hükümet bu parayı harcamayı planlamaya başladı.

IMF’nin gözden geçirmeleri tamamlamak için bile buna karşı çıkıp garantiye alması lazım
.

BÜROKRATLAR DA KARŞI

Fondan yapılacak harcama, bütçe harcamaları kadar denetime de tabi değildir. Yani hükümet fondan harcamaları çok daha rahat ve istediğine yapabilecektir. Bu da şeffaflığa darbe demek.

İşte tüm bu nedenlerle ekonomi bürokrasisi de İşsizlik Fonu’ndan yapılacak harcamalara karşı çıktı. İstihdam paketiyle fon harcamalarının yolu açılırken, taslak aşamasında da bu konu gündeme geldi ve bürokratlar bunun yapılamayacağını söyledi. Ancak Bakanlar Kurulu’nda, teknisyenlerin belirttiği sakıncalara rağmen fon harcamaları yasa taslağına eklendi.

Geçen hafta Referans’ta yer alan Hacer Boyacıoğlu’nun haberinde İSF harcamalarının yer aldığı paket yaşama geçerse, fona maliyetin 10 milyar YTL’yi aşacağı belirtildi. İSF’nin toplam büyüklüğü Mart 2008 itibarıyla ise 32.7 milyar YTL düzeyinde. Pakette yer alan GAP düzenlemesine göre, 1 puanlık devlet katkıları ile bunların neması belirlenerek, bu kaynağın 2008 yılı neması GAP’a aktarılmak üzere Hazine’ye verilecek. İSF’deki devlet katkı payı 3.4 milyar YTL düzeyinde, bu paranın nemalandırılmış hali 8 milyar YTL . Bu kaynak yüzde 15 oranında nemalandırılsa, GAP ve kalkınmakta olan yörelere yılda 1.2 milyar YTL aktarılabilecek. Bu kaynak, aynı faiz düzeyinde kalındığı varsayımıyla 5 yılda toplam 6 milyar YTL’ye çıkacak.

18-29 yaş arasındaki gençler ile yaş şartı olmaksızın kadınların istihdamına dönük olarak verilecek teşvik de dahil edilince bürokratlar, maliyetin 10 milyar YTL’ye aşacağını hesaplıyor. Bunun da ötesinde bunun fonun kullanımı için yol açılmasından korkuluyor. Yani IMF gitti, işsizlik fonu daha çok kullanılıp harcamalar artırılacak. Bunu adı popülizm ve mali disiplinin giderek kaybolmasıdır. Hem de küresel etki giderek ağırlaşırken...


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  DÖVİZ KURLARI

 

 

  MÜZİK ÇALAR
  HAVA DURUMU
  İL İL TÜRKİYE TANITIMI
Bugün 53 ziyaretçi (85 klik) kişi burdaydı!
website counter Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol