Para patronları krize çare arıyor
Uluslararası Para Fonu IMF, kıtlık uyarısı yaptı. Dünya Bankası da yeni bir aksiyon planının hayata geçirilmesi gerektiğini duyurdu.
Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası Kalkınma Komitesi toplantılarına katılan yetkililer, artan gıda fiyatları konusunda acil önlem alınması gerektiğini, sorunun birkaç ay bile beklemeye tahammülü olmadığını bildirdi.
Toplantılar sonunda düzenlenen basın toplantısında, bazı ülkelerdeki ayaklanmaların daha da genişleyebileceğine dikkat çekildi.
Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick, gıda fiyatlarındaki hızlı yükselişin yoksul ülkelerde 100 milyon insanı açlığa mahkum edebileceğini söyledi.
Zoellick, yoksul ülkelerdeki yardıma muhtaç insanlara gıda sağlamak için daha fazla yardım ve küçük çiftçilere destek çağrısında bulundu.
Zoellick, "Taslak analizlere dayanarak, son üç yılda gıda fiyatlarının ikiye katlanmasının geliri düşük ülkelerde 100 milyon insanı açlığa itebileceğini tahmin ediyoruz" diye konuştu.
Zoellick, hükümetlerden, BM Dünya Gıda Programı'na (WFP) 1 Mayıs'a kadar ihtiyacı olan 500 milyon dolarlık acil yardım taahhütlerini hızla yerine getirmesini istedi.
Zoellick, "Hükümetlerin mümkün olan en kısa sürede verdiği sözlere uyması ve diğerlerinin yeni taahhütlerde bulunmaya başlaması önemli. WFP'nin bu çağrıyı yaptığından beri fiyatlar daha fazla yükseldi, bu yüzden hükümetlerin hızlı hareket etmesi zorunlu" dedi.
Gıda fiyatlarının yüksek olması nedeniyle Haiti'de hükümetin ölümlere yol açan ayaklanmalardan sonra hafta sonu düşmesi ve yağmalamaların, acil uluslararası eylemin önemine işaret ettiğini söyleyen Zoellick, Dünya Bankası'nın Haiti'ye gıda programları için ek olarak 10 milyon dolar yardım bağışladığını belirtti.
Zoellick, Dünya Bankası Kalkınma Komitesi'nin, yoksul ülkelerde tarımsal üretimi desteklemeyi ve küçük çiftçilere yardımcı olmayı amaçlayan "Küresel Gıda Siyaseti için Yeni Sözleşme" önerisini onayladığını da belirtti.
Robert Zoellick, sorunu haziranda yapılacak G-8 zirvesinde gündeme getireceğini söyleyen İngiltere Başbakanı Gordon Brown'a da karşı çıktı.
Dünya Bankası Başkanı, "Çok geç kalınmış olur. İçtenlikle söylemek isterim ki o kadar bekleyemeyiz" dedi.
IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn da, gıda fiyatlarındaki yükselişin sürmesi durumunda, yüzbinlerce kişinin kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğini söyledi.
Bu arada Fransa Tarım Bakanı Michel Barnier, BFM Radyosu'na yaptığı açıklamada, yükselen gıda fiyatlarını düzenlemek ve spekülasyonu önlemek için hükümetlerin harekete geçmesi gerektiğini söyledi.
İnsanlar için yiyeceğin piyasa kurallarının ve uluslararası spekülasyonun merhametine bırakılamayacağını ifade eden Barnier, Avrupalıların kendilerine bunu bütün uluslararası organizasyonlarda sorması gerektiğini kaydetti.
Hindistan Maliye Bakanı Palaniappan Chidambaram da yükselen gıda fiyatlarının, toplumsal ayaklanmaların yayılması tehlikesi yarattığını belirtti.
Chidambaram, "fiyat sarmalı" konusunda küresel bir oydaşma sağlamak üzere acele edilmemesi halinde, birkaç ülkedeki toplumsal ayaklanmanın tüm dünyaya yayılacağını, gelişmiş veya diğer ülkeler ayrımı olmaksızın tüm ülkelerin bir şekilde bundan yara alacağını kaydetti.
Hintli Bakan, fiyatlardaki bu "insafsızca" yükselişin tersine çevrilmesi için "acil önlem" gerektiğini vurguladı.
Artan gıda fiyatları
Gıda fiyatları son aylarda artan talep, bazı ülkelerde olumsuz hava koşullarının rekolteyi düşürmesi ve biyoyakıt için ürün yetiştirilmesine kullanılan arazinin artması yüzünden hızla yükseldi.
Temel gıda ürünleri buğday, pirinç ve mısır fiyatlarının yükselmesinin son üç yılda tüm gıda fiyatlarının yüzde 83 artmasına yol açtığını belirten Dünya Bankası'na göre, geçen yıl buğday ve pirinç fiyatları iki kattan fazla arttı.
Ekonomi kanalı Bloomberg'e göre, Mart 2007-Mart 2008 döneminde mısırın fiyatı yüzde 31, pirinçin fiyatı yüzde 74, soyanın fiyatı yüzde 87 ve buğdayın fiyatı yüzde 130 yükseldi.
Gıda ile enerji fiyatlarındaki hızlı yükseliş Haiti, Mısır, Endonezya, Bangladeş, Fildişi Kıyıları, Etiyopya ve Filipinler'de ayaklanmalara ve protestolara yol açtı.
Pirinç fiyatlarının yükselmesi
Çin, Hindistan, Vietnam ve Mısır gibi dünyanın önde gelen pirinç üreticisi ülkeler stoklarını korumak ve enflasyonun yükselmesini önlemek için pirinç ihracatına kısıtlama getirirken, bundan en fazla etkilenen ülkelerin başında Bangladeş, Filipinler ve Afganistan geliyor.
Pirinç fiyatları, kötü hava koşulları yüzünden rekoltenin düşük olması, nüfusun ve gelirin arttığı bazı pirinç ithalatçısı ülkelerde talebin artması, fiyatların daha fazla yükseleceği beklentisiyle, spekülatif amaçlı stok yapılması ile stokların düşük olması ve uzun dönemli tarımsal yatırıma sahip olunmaması nedeniyle yükseliyor.
Asya ülkelerinde durum
BM Gıda ve Tarım Örgütü'ne (FAO) göre, dünyanın en büyük pirinç üreticisi Çin'de tüketiciler gelirleri yükseldiği için daha az pirinç tüketiyor. Çinliler pirinç yerine et ve süt ürünleri tüketimine yöneliyor.
Ancak, gıda enflasyonu nedeniyle sosyal ya da siyasi tansiyonun yükselmesinden endişe eden hükümet, tüketicilerini korumak için pirinç ihracatına bazı kısıtlamalar getirdi.
Çin Başbakanı Wen Jiabao, ülkesinin, 1.3 milyardan fazla nüfusunu beslemek için pirinç ihtiyacını giderebilecek kapasiteye sahip olduğunu ve 40-50 milyon ton pirinç stoku bulunduğunu söyledi.
Çin'den sonra ikinci büyük pirinç üreticisi Hindistan'da pirinç, 1 milyardan fazla nüfusun yüzde 65'inin temel gıdası konumunda bulunuyor. Yetkililer, Hindistan'ın nüfusunu beslemek için yeteri kadar rezervi bulunmasından ötürü henüz bir kriz olmadığını söylese de hükümet, artan gıda fiyatlarını engellemek için pirinç ihracatını yasakladı.
Bangladeş'de pirinç fiyatlarının yükselmesi nedeniyle insanlar, 1974'deki kıtlıktan bu yana en kötü gıda sıkıntısıyla karşı karşıya bulunuyor. Geçen yıl ücretlerin artmadığı, ancak gıda fiyatlarının ikiye katlandığı ülkede yüzlerce yoksul aile günde bir öğünle yaşamaya çalışıyor ve bütçelerinin yüzde 70-80'ini gıdaya harcıyor.
Hükümet 2.6 milyon insana pirinç yardımında bulunuyor ve bazı ailelere düşük fiyatla pirinç veriyor.
ABD Tarım Bakanlığı'na göre, bir zamanlar pirinçte kendi kendine yeten Filipinler, geçen yıl Nijerya, Endonezya ve Bangladeş'in önünde dünyanın en fazla pirinç ithalatçısı ülke oldu. Son 20 yılda sulak arazilerinin yarıya yakınını kaybeden ve hızla kentleşen ülkede hızla büyüyen nüfusun iç talebi artırmasıyla pirinç fiyatları da yükseldi.
Ülkede pirinç stoklarının düşük olması nedeniyle, hükümet pirinç ithalatını garanti altına almak için Vietnam ile bir anlaşma imzaladı, Tayland ile anlaşmaya çalışıyor.
Dünyanın en büyük pirinç ihracatçılarından Tayland'da, pirinç ihracatına şimdilik bir kısıtlama getirilmezken, hükümet pirinç ihracatını sınırlamayı düşündüğü haberlerini reddediyor.
Enflasyonu önlemek için pirinç stoklarından 2.1 milyon tonu piyasaya süren hükümet, ayrıca herhangi bir sıkıntıya girilmemesi için ihracatçılara en az 500 ton pirinci bir kenara koyma kuralını uygulayacağını belirtiyor.
Gıda fiyatlarındaki artış enflasyonu kötü etkileyecek
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, “(Gıda fiyatlarındaki artış) enflasyonu kötü etkileyecek gibi görünüyor” dedi.
Tüm dünyada gıda fiyatlarının yükseldiğini belirten Yalçındağ, “Maalesef Türkiye'de de... Başka nedenleri de var, bahsediliyor zaten... Bu, enflasyonu kötü etkileyecek gibi görünüyor” şeklinde konuştu.
TÜSİAD International ile Çin'in Shaanxi bölgesi heyeti arasında yapılan toplantıda konuşan Yalçındağ, Shaanxi heyetini Türkiye'de misafir etmekten büyük mutluluk duyduklarını belirterek, toplantının Türkiye ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesine katkıda bulunması temennisinde bulundu.
Konuşmasında TÜSİAD hakkında bilgi veren Yalçındağ, derneğin Türkiye'de yaratılan toplam katma değerin yüzde 43'ünü gerçekleştirmesi açısından, Türkiye ekonomisinde önemli bir rol oynadığını anlattı.
TÜSİAD'ın Avrupa ve Amerika dışında ilk temsilciliğini geçtiğimiz Kasım ayında Çin'in başkenti Pekin'de açtığını anımsatan Yalçındağ, Çin'deki en önemli Avrupa özel sektör kuruluşu olan EU Chamber of Commerce in China (EUCCC) ile yapılan bir anlaşma çerçevesinde bu kurum bünyesinde açılan TÜSİAD Çin Temsilciliğinin, iki ülke arasında gelişen ve derinleşen ekonomik ilişkilerden dolayı çok yoğun bir şekilde çalıştığını kaydetti.
Yalçındağ, TÜSİAD'ın Çin'e yönelik faaliyetlerini Çin'deki temsilcilikleriyle birlikte stratejik iş geliştirme birimleri olan TÜSİAD International'ın yürüttüğünü, TÜSİAD Yönetim Kurulu olarak Çin ile ekonomik ilişkileri geliştirmeye yönelik tüm bu faaliyetlere büyük önem verdiklerini vurguladı.
Shaanxi'nin ticaret ve yatırım ilişkilerini geliştirmek için Türkiye'yi seçmesinin tesadüf olmadığını, Türkiye'nin son yıllardaki performansıyla bütün dünyanın ilgisini çeken ve küresel yatırımcıların yakından takip ettiği bir ülke haline geldiğini ifade eden Yalçındağ, ekonomik küreselleşmenin bu gelişmede önemli bir payı bulunduğunu söyledi.
Yalçındağ, Türkiye ve Çin'in de içinde bulunduğu çok sayıda yükselen piyasanın, dünya ekonomisinin artık geride bırakmakta olduğu son kuvvetli yükseliş döneminden önemli ölçüde yararlandığını belirterek, şöyle devam etti:
"Bu küreselleşme sayesinde 1980'lerin başında dış ticaretimizin GSMH'ye oranı yüzde 15 civarındayken bugün bu oran yüzde 50'nin üzerine çıkmıştır. Aynı şekilde bundan beş yıl kadar önce yılda 1 milyar dolar doğrudan yabancı yatırımı ancak çekerken, Türkiye son üç yılda toplam 52 milyar dolar yabancı yatırım çekmeyi başarmıştır. Gelişmekte olan ülkelerde ihracatın GSYIH'ya oranı 1990'larda yüzde 25 seviyesinden 2005 yılında yüzde 38 seviyesine yükseldi. 2002-2006 döneminde gelişmekte olan ülkelere giren sermaye miktarı ise 1,8 trilyon dolara ulaştı. Küresel likiditenin artması, Türkiye ve Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerine önemli bir destek sağladı."
“SON EKONOMİK DÖNGÜ ÖNCEKİLERDEN AYRILIYOR”
Arzuhan Doğan Yalçındağ, dış ticaret ve finansal akımlar sayesinde ülkelerin karşılıklı artan etkileşiminin, dünya ekonomisinde büyüme devam ettiği sürece, gelişen ülkeler için olumlu olurken, dünya ekonomisinin yavaşlamaya başladığı bir dönemde önemli bir huzursuzluk kaynağı haline dönüştüğünün altını çizdi.
Geçmiş küresel ekonomi döngülerinde, ABD ekonomisinin yavaşlaması, petrol ve diğer ham madde fiyatlarını da aşağı çektiğini ve dünya ekonomisini yavaşlattığını hatırlatan Yalçındağ, "Ancak son yıllarda gelişmekte olan ülkeler arasındaki ekonomik ilişkilerin geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde yoğunlaşmış olması, bu son ekonomik döngüyü bundan öncekilerden ayırıyor" dedi.
Gelişmekte olan ülkelerin, eskiden olduğu gibi sadece gelişmiş ülkelere ihracat yapmadığını, artık gelişmekte olan ülkelerin ihracatının yaklaşık yarısının diğer gelişmekte olan ülkelere gittiğini anlatan Yalçındağ, Türkiye ve Çin arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini söyledi.
Yalçındağ, "Asya ülkelerinin ihracatlarının ABD değil Çin'in iç talebi tarafından belirlenmesi ve Çin'in yurt içi talebinin yavaşlayacak ABD talebini dengeleme ihtimali, ABD ekonomisi yavaşlarken, yükselen piyasa ekonomilerinde büyümenin bu ölçüde yavaşlamayacağını düşündürüyor" dedi.
ABD EKONOMİSİNDEKİ YAVAŞLAMA...
2007 yılında gelişmekte olan ülkelerde yurt içi talebin reel büyüme hızının, gelişmiş ülkelerden dört kat daha hızlı olduğunu, bugün gelişen ekonomilerin büyümeye, istihdama ve yeni yatırımlara sağladıkları katkılarla dünya ekonomisinin lokomotifi durumunda bulunduklarını aktaran Yalçındağ, "Buna rağmen, küreselleşmenin ulaşmış olduğu boyut, dünya GSYİH'nın yüzde 25'ini oluşturan ABD ekonomisindeki bir yavaşlamanın mutlaka diğer ülkeleri az da olsa etkilemesinin kaçınılmaz olduğu anlamına geliyor. ABD ekonomisine ilişkin son açıklanan verilerin beklenenden de kötü gelmiş olması, dünya ekonomisi ve gelişen ekonomiler açısından bir dizi riske işaret ediyor" diye konuştu.
Bu koşullar altında gelişen ekonomiler olarak yapılması gerekenin ekonomik ilişkileri daha da derinleştirmek olduğunu dile getiren Yalçındağ, şunları kaydetti:
"Dünya ekonomisinde yaşanacak olası bir krizden en az hasarla çıkmak daha dinamik bir yapıya sahip gelişen ekonomilerin kendi aralarındaki işbirliğini arttırmaları ile mümkündür.
Bu çerçevede, Asya'nın doğu kıyısının yükselen devi Çin'le batı kıyısının bölgesel gücü Türkiye, ikili ekonomik ilişkilerini geliştirdiklerinde tüm Asya kıtasını içine alan büyük bir potansiyel ortaya çıkarabilirler. Bunun örneği iki bin yıl önce İpek Yolu ile yaşanmıştı. Çin ile Anadolu'yu birbirine bağlayan İpek Yolu, iletişim ve ticaretin gelişmesine bulunduğu katkının ötesinde Doğu ve Batı medeniyetleri arasındaki bağı da sağlamıştı. Bugün, günümüzün şartlarında bu bağı tekrar kurmamız mümkündür."
Bütçe 4 milyar 374 milyon YTL açık verdi
Merkezi Yönetim Bütçesi, bu yılın Ocak-Mart döneminde 4 milyar 374 milyon YTL açık verdi.
Maliye Bakanlığı 2008 Mart ayı ile Ocak-Mart dönemi bütçe verilerini açıkladı.
Buna göre, Ocak-Mart döneminde bütçeden 51 milyar 562 milyon YTL harcama yapıldı. Bütçe gelirleri ise 47 milyar 188 milyon YTL oldu. Böylece yılın ilk çeyreğinde bütçe açığı, 4 milyar 374 milyon YTL olarak gerçekleşti.
Söz konusu dönemde faiz dışı fazla rakamı ise 9 milyar 377 milyon YTL oldu.
3 AYLIK GERÇEKLEŞMELER
Ocak-Mart döneminde ise Merkezi Yönetim Bütçesinden 51 milyar 562 milyon YTL'lik harcama yapıldı.
İlk 3 ayda faiz hariç giderler 37 milyar 811 milyon YTL, faiz giderleri de 13 milyar 751 milyon YTL olarak hesaplandı.
Söz konusu dönemde personel giderleri 37 milyar 811 milyon YTL, cari transferler 17 milyar 514 milyon YTL, mal ve hizmet alımları 3 milyar 780 milyon YTL, sosyal güvenlik kurumları devlet primi giderleri de 1 milyar 585 milyon YTL oldu.
Bu şekilde personel giderlerinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11,8, cari transferlerde yüzde 17,9, sermaye transferlerinde yüzde 24,6, sosyal güvenlik kurumlarının devlet priminde yüzde 11,8 artış meydana geldi. Sermaye giderleri ise geçen yıla göre yüzde 26,1 oranında azaldı.
Geçen yılın ilk çeyreğinde bütçe ödeneklerinin yüzde 24,3'ü kullanılırken, bu yıl söz konusu oran yüzde 23,2 olarak belirlendi.
3 aylık dönemde bütçe gelirleri de 47 milyar 188 milyon YTL oldu.
Bunun 40 milyar 256 milyon YTL'si vergi gelirlerinden sağlandı. Bu dönemde vergi gelirlerinde geçen yılın ilk 3 ayına göre yüzde 18,6 oranında artış kaydedildi.
3 ayda bütçeye vergi dışı gelirlerden 5 milyar 74 milyon YTL, özel bütçeli idarelerin öz gelirlerinden 926 milyon YTL, düzenleme ve denetleme kurumlarından da 933 milyon YTL geldi.
Bu şekilde geçen yıl 3 milyar 332 milyon YTL olan 3 aylık bütçe açığı, 2008'in ilk 3 ayında 4 milyar 374 milyon YTL oldu.
2007 yılının Ocak-Mart döneminde 12 milyar 634 milyon YTL seviyesinde bulunan faiz dışı fazla rakamı ise 9 milyar 377 milyon YTL'ye geriledi.
SAĞLIK GİDERLERİ AZALDI
Maliye Bakanlığı verilerine göre, Bütçedeki sağlık giderleri, ilk 3 ayda, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,6 oranında düştü ve 1 milyar 610 milyon YTL olarak tespit edildi.
İlk çeyrekte, kamu personelinin tedavi ve ilaç giderleri için bütçeden 606 milyon YTL, yeşil kart tedavi ve ilaç giderleri için 1 milyar 4 milyon YTL çıktı. Yeşil kart tedavi ilaç giderleri, geçen yıla göre yüzde 8,8 azalma gösterdi.
2007'nin Ocak-Mart döneminde sağlık, emeklilik ve sosyal yardım giderleri için bütçeden 8 milyar 483 milyon YTL transfer yapılırken, bu dönemdeki transfer tutarı 8 milyar 875 milyon YTL oldu.
Sosyal Güvenlik Kurumu'nun finansman açığının kapatılması için de bütçeden 8 milyar 875 milyon YTL aktarıldı. Bu şekilde sosyal güvenlik açıkları için bütçeden yapılan katkıda da yüzde 4,5'luk bir artış ortaya çıktı.
EN FAZLA ARTIŞ TARIMSAL DESTEKLEMEDE
3 aylık dönemdeki bütçe giderlerinde en büyük artış tarımsal desteklemede yaşandı.
Mart sonunda tarımsal destekleme ödemeleri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 103,4 oranında artarak, 2 milyar 270 milyon YTL'ye ulaştı.
Bu arada 13 milyar 751 milyon YTL faiz ödenen bu dönemde, faiz giderlerinde geçen yıla göre yüzde 13,9'luk bir azalma meydana geldi. Bütçedeki 56 milyar YTL'lik faiz ödeneğinin yüzde 24,6'sı da bu dönemde kullanıldı.
BÜTÇE DEĞERLENDİRMESİ
Maliye Bakanlığının Bütçe açıklamasında, genel bir değerlendirmede de bulunuldu.
Küresel ekonomide dalgalanmaların yaşandığı, dünya ekonomisinin yavaşladığı ve enflasyonun yükseldiği bir dönemden geçtiğimiz belirtilen değerlendirmede, şu görüşlere yer verildi:
“Bu itibarla uygulanmakta olduğumuz ekonomi politikası ile maliye politikası, söz konusu gelişmeler yakından izlenerek yürütülmektedir. Bu çerçevede, mali disiplinin kararlılıkla yürütülmekte ve vergi gelirlerinin bütçe hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi yönünde gereken her türlü tedbirin alınmasına devam edilmektedir.
2008 yılı Ocak-Mart döneminde bütçe giderleri ve gelirleri hedeflerle uyumlu bir şekilde gerçekleşmiştir. Bundan sonraki uygulamalarımız da aynı hassasiyet ile devam edecektir.”
Asıl önemli olanın yıl sonu hedeflerinin tutturulması olduğuna da işaret edilen değerlendirmede, bu nedenle bütçede yıl sonu hedefleri içinde kalınmasını sağlayacak her türlü tedbirin gerekli olduğu zamanlarda süratle uygulamaya konulduğu, giderlerde öngörülmeyen bir artışın meydana gelmemesi için artışa sebep olabilecek kararlardan titizlikle kaçınıldığı da ifade edildi.
Baykal'dan Erdoğan'a sert cevap
CHP lideri Deniz Baykal partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. İşte Baykal'ın konuşmalarının satırbaşları:
EKONOMİ KÖTÜYE GİDİYOR
Uluslar arası kredi derecelendirme şirketleri notu düşürüyor.
Büyüme rakamları gerçekleri yansıtmıyor.
İşsizlik verileri makyajlanıyor.
Enflasyon AKP iktidara gelmeden düşmeye başladı.
Kuru düşük tutarak enflasyonu düşük tuttular. Şimdi kuru düşük tutmanın bedelini ödüyoruz.
Mutfaktaki enflasyon resmi rakamların çok üzerine çıktı.
AKP döneminde ekonomi yabancı ülkelere teslim edildi.
Bu dönemde 185 milyar dolar dışarıya gitti.
Üretimde ithalat oranı yüzde 70’lere vardı.
Özel sektör yatırım yapamaz hale geldi.
TARIMI BİTİRDİLER
Tarımda doğrudan gelir desteği dışında olumlu bir adım atılmadı.
Ayçiçeği yağının litresi 2 milyondan 5 milyona çıktı. Çıkar tabi ayçiçeği ekimini baltalarsanız çıkar.
Bakliyat fiyatları dünyada yüzde 20 Türkiye’de yüzde 90 arttı.
Krizin temel sebebi tarımı umursamamaları.
Yunanistan’dan pamuk ithal etmeye başladık. Pamuğun vatanı Çukurova, tekstil ülkesiyiz onlardan pamuk alıyoruz.
Tarım Bakanı diyor ki üç gün pirinç almayın fiyatı düşer. Bir başkası diyor ki Mersin açıklarında gemileri bekletiyorum. Hemen getiririm. Madem böyle bir şansın var niye bekliyorsun?
1938’DE EMEKLİYORDUM
Başbakan geçtiğimiz günlerde birçok boş söz söyledi. Amacı CHP ile uğraşmak. Cevap vermek istemiyorum ama vermeyince olmuyor.
Diyor ki 1938’de paradan Atatürk’ün resmini CHP çıkarmış.
1938 yılında ben daha emekliyordum yani daha kalkmış durumda değildim.
Erken yürüdüm ama o tarihte daha emekliyordum.
KENNEDY’İ BEN ÖLDÜRDÜM
Başbakan sıkışırsa Kızılderili katliamından beni sorumlu tutabilir.
Hatta Kennedy cinayeti aydınlanmadı. Olabilir bundan da bizi suçlayabilir.
Ben yolsuzluk ya da takiye yapmadım
Atatürk ya da dokunulmazlığın arkasına saklanmadım.
Bana diyor ki Atatürk’ün arkasından siyaset yapma. Ben de ona diyorum ki sen de yapma.
Atatürk’ün arkasına saklanıp siyaset yapmak suç değil ki. Ben istiyorum ki sen de bu zemine gel. Asıl dinin arkasına saklanma.
Hikmetyar’la siyaset yapar sonra 10’uncu Yıl Marşı’nı söyler.
PARANIN ÜZERİNE DEVLET BAŞKANININ RESMİ BASILIR
Atatürk paranın üzerine resminin basılmasını kendisi istedi. Çünkü devletin başkanı olduğu için.
İnönü’nün resmi yasa gereği paraların üzerine basıldı.