Otomotiv sektörünün geleceğine ışık tutması amaçlanan rapor TEB Genel Müdürü Varol Civil tarafından Türk otomotiv sektörünün temsilcilerine Bursa’da düzenlenen bir törenle teslim edildi.
Sektörel toplantılara büyük önem verdiklerini belirten TEB Genel Müdürü Varol Civil “Raporun, hem otomotiv sektörüne hem de Türkiye ekonomisine önemli katma değerler sağlayacağına inanıyoruz” dedi.
Civil, banka olarak KOBİ’lerin gücüne inanarak çalışmalar yürüttüklerini belirterek bu kapsamda TEB KOBİ Akademi Eğitim Programlarını daha sonra da “İller İçin Gelecek Stratejileri” konferans dizisini oluşturduklarını söyledi. Civil, ““İller İçin Gelecek Stratejisi konferansı ile oluşturduğumuz platformun ve ortaya çıkan raporun etkisini ve yararlarını, bu kez Türkiye’nin yükünü sırtlayan, KOBİ’lerin de yoğun olarak faaliyet gösterdiği sektörlere taşımaya karar verdik. İlk konferansımızı da Türkiye’yi geleceğe taşıyan, otomotiv sektöründe düzenledik” dedi.
Türk otomotiv sanayinin bugün çok önemli bir noktaya geldiğini ve Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden biri olduğunu belirten TEB Genel Müdürü Varol Civil, “Geçen yüzyılın ikinci yarısında kısıtlı imkânlarla başlayan Türk otomotiv endüstrisi bugün toplam 1,1 milyon taşıt üretimi yapan, 19,2 milyar dolar ihracat gerçekleştiren ve bu rakamla Türkiye’nin ihracatının yüzde 20,1’ini oluşturur bir hale geldi. Türk otomotiv sanayinde 1.300 orijinal ekipman üreticisi firma faaliyet gösteriyor ve çok önemli bir istihdam yaratıyor. Bu kadar dinamik bir sektör için böyle bir rapor oluşturmanın ve sonuçlarını sizlerle paylaşmanın gururunu yaşıyoruz” diye konuştu.
Otomotiv sektörü kendi hedeflerini oluşturdu
Türkiye’de otomotivin merkezi olan Bursa’da 21–22 Şubat tarihlerinde sektörün duayenlerinin yanı sıra Türkiye’de üretim yapan önemli markaların yöneticileri ve bürokratların katılımıyla gerçekleştirilen “Otomotiv Sektörü Gelecek Stratejisi Konferansı”nın çıktılarından oluşan rapor, otomotivin geliştirilebilmesi için uzun-kısa vadeli hedefleri ve acil hayata geçirilmesi gereken görevleri de içeriyor.
“Otomotiv Sektörü Gelecek Stratejisi” raporuna göre Türk otomotiv sektörü için acil olarak harekete geçilmesi gereken alanlar şöyle belirlendi;
· 5–10–20 yıllık sektör bazlı stratejik planlar hazırlanması
· Genç nüfusun eğitilmesi
· Yatırım kredilerinin daha cazip hale gelmesi
· Ekonomik istikrarın devamlılığı
· İlk yatırım maliyetinin düşürülmesi (Toprak, Altyapı, Üstyapı)
· Teşviklerin arttırılması
· Araç vergileri düşürülerek doymamış pazarın canlandırılması
· Verimlilik
· Ar-GE teşviklerinin arttırılması
· Finansman olanaklarının geliştirilmesi
Sektörün vizyonuna ilişkin olarak ise 3–5 yıllık orta vadeli hedefler şöyle belirlendi;
· Üniversitelerle sektörel işbirliğinin geliştirilmesi
· Sektörün kendi özel dizaynını yaratması ve markalaşma çalışmaları
· Sektöre özel lise ve üniversitelerin kurulması
· Katma değeri yüksek gruplarda yerlileşme oranının artırılması
· Teknoparkların artırılması, Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesi
Biraz daha ekonomi
Özdemir İNCE
EKONOMİDE vaziyetin durumu hakkında söyleyeceklerim bitmemiş meğer. Ben de devam ediyorum.
Çarşamba günkü yazımda özelleştirme sayesinde ele edilen gelirlerin yatırımlara yönlendirilmediğini (örneğin GAP projesi için), aksine devletin iç ve dış borçlarını ödemek için kullanıldığını yazmıştım.
Buna karşın, AKP iktidarı döneminde iç ve dış borçlar yüzde yüzden çok daha fazla arttı.
Rakamları gerçek ekonomistler kuruşu kuruşuna bilirler.
YENİDEN KARL MARX
Çokbilmiş liberal ekonomistler ve siyasetçiler, Türkiye’nin geri kalmışlığını tek parti dönemine ve CHP’nin devletçiliğine bağlarlar. Aralarında, göze girmek istiyorsa, CHP’nin altı okundan devletçiliği çıkartıp atmasını önerenler bile vardır.
"Serbest" ticaret, serbest tarım, serbest sanayi, serbest rekabet, serbest yükseliş, serbest düşüş!
"Serbest" olan her şey serbest olmalı, ama düşüş serbest olmamalı.
O zaman "Devlet, nerede devlet!" diye bağırmaya başlarlar.
Son bunalımdan itibaren buna benzer çığlıklar yükselmeye başladı.
"Bu kadar da olmaz, devlet müdahale etmeli!" diyorlar.
ABD’deki "Mor kıç" (yazılış yanlış değil: "Mor kıç") krizi ve dünyadaki uzantıları, liberalizmin halının altına süpürdüğü pislikleri ortaya çıkardı.
Karl Marx’ın "Kapital" konusunda yazdıklarının ve kapitalizm eleştirilerinin yeniden okunması gerektiğini düşününler hiç de haksız değiller galiba!
Başkalarını bilemem ama ben okumaktayım!
BATAN GEMİNİN MALI
IMF, OECD, Analytical Databank ve Economic Outlook (Dergi) kaynaklarına göre 1998 yılında devletlerin ekonomi içindeki payları yüzde olarak şöyleymiş:
ABD: 32.3, Almanya: 49, Avusturya: 51.7, Belçika: 54.3, Fransa: 54.25, Hollanda: 49.9, İngiltere: 41, İspanya: 42.2, İsveç: 62.3, İsviçre: 48.8, İtalya: 50.2, Japonya: 35, Kanada: 42.3, Norveç: 46.3.
Ortalama: Yüzde 47.1.
Aynı yılda, Türkiye’de devletin ekonomi içindeki payı: Yüzde 26.6.
14 devletin ortalaması, Türkiye’den yüzde 20.5 daha fazla.
Bu payın 2000 yılında yüzde 23.9’a düştüğü tahmin ediliyor.
AKP’nin "batan geminin malı" anlayışıyla yaptığı özelleştirmelerden sonra bu pay çoktan yüzde 20’nin altına düşmüştür. Demek ki sorun "pay"da değil, o payın nasıl kullanıldığında.
YUMURTLAMAYAN TAVUK!
Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci, "Bence kamunun bankacılık yapmaması gerek.
Çünkü, siyasetin gölgesi hep üzerinde kalır.
Bugün kamu bankalarımız çok başarılı çalışıyor.
Ancak, kamunun elinde başarıların sürekli olacağını kestirmek mümkün değil.
Bu dönem böyle olur, bir başka dönem farklı şeyler olabilir" diyor.
Başkan acaba ATV-Sabah kredisini mi eleştirmek, ihbar etmek istiyor?
Bu nedenle mi başarılı kamu bankalarımızın özelleştirilmesini istemekte?
Devletin ekonomideki payının sıfırlanmasını ben de istiyorum.
İnadına!
En azından yağma sofrasının ortadan kalkması için!
Kayıtdışı ekonomi, mülkiyet ve istihdamın hüküm sürdüğü, kayıtdışı seçmenin oyu ile iktidara gelmiş, kayıtdışı bir siyasal partinin hükümet ettiği bir ülkede neoliberalizm tavuğunun altın yumurtlamadığının iyice anlaşılması için!